Londra Macerası
Herkese Merhaba!
Geçen hafta Londra seyahatimin vlog'unu youtube kanalımdan izlemiştiniz,şimdi ise çektiğim fotoğraflarla size Londra maceramdan bahsedip,gidip görmek isteyenlere bir kaç ipucu vermek istiyorum.Videomu izlememiş olanlar için aşağıya bırakıyorum hemen,fotoğrafın üstüne tıklayarak izleyebilirsiniz.Instagram üzerinden ise
#melodilondrada hashtaginden anlık paylaşımlarımı takip edebilirsiniz.
Yazıma geçmeden önce İngiltere'nin vize verme konusunda en sinir bozucu ülkelerden biri olduğunu belirtmek isterim.Normal şartlar altında yılbaşı için planladığım bu seyahat konsolosluğun keyfi yüzünden malesef iptal olmuştu.Uçak biletimden otel rezervasyonuma kadar hepsi ödenmişti ve boşa gitti.Vizeye ilk kez başvuracak olanlar için en önemli detay,garantici olup aylar öncesinden başvurmak.
Gelelim konaklama konusuna,Londra'da eli yüzü düzgün oteller çok pahalı ve bizim gibi 4 gece kalmak istediğinizde ufak bir araba parasına karşılık gelebiliyor çoğu zaman :)
Biz de alternatif bir yol olarak airbnb isimli internet sitesinden 4 günlüğüne fotoğrafta arkamda görmüş olduğunuz evi kiraladık.Otele göre çok daha konforlu ve tertemizdi.
Çevre ve sokaklar hep bu şekilde yemyeşil ve ferahtı.Bizim kaldığımız yer Nothing Hill'deydi(hani şu filmi olan ).Bu fotoğrafta havanın şansıma iyi olduğu günlerden.İngiltere ile yaz anlayışlarımız tamamen farklı diyebilirim :) Mayıs ayında Londra seyahati planlıyorsanız kalın ceketlerinizi,kazaklarınızı kaldırmayın derim.Şayet şu üstümdeki kombinle en fazla bir saat hayatta kalabildim.
İşin gezme konusuna gelecek olursak,metro Londra'daki en önemli şey diyebilirim.Taksiye ihtiyaç duymadan her noktaya metroyla seyahat edebiliyorsunuz.Oyster isimli karttan satın alıp dilediğinizce metro,otobus ve ya overground yolu ile her yere ulaşmak çok kolay.Tabiki metro hattını çözmek için ufak haritanızı yanınızdan ayırmamak şartıyla.
Evin yakınındaki Ladbroke Grove istasyonuda suratsız bir ben.
İşin kozmetik tarafına gelecek olursak Londra tam bir cennet diyebilirim.Adım başı denk gelebileceğiniz Boots mağazaları bizdeki Watsonslara benziyor.Tek farkı içinde en ucuzundan en pahalısına her markanın bulunuyor olması.Çoğu Boots'ta ülkemizde olmayan Sleek,Soap and Glory gibi bir çok marka mevcut.Ve çoğu üründe 3 al 2 öde tarzı kampanyalar oluyor.Ya da fotoğraftaki gibi markaların kendi mağazaları da her an karşınıza çıkabilir.
Yine yolumun üstünde denk geldiğim Illamasqua markası.Krem allıkları çok başarılı olan ve malesef ülkemizde satılmayan markalardan,denk geldiğinizde içeri dalmadan geçmeyin.
Peki ne yediniz ne içtiniz diye sorarsanız,liste uzar ve bitmez.ilk tavsiyem kahvaltı ile ilgili.Hoxton'daki The Breakfast Club.Kahvaltı demişken İngilizlerin kahvaltı anlayışının bizden tamamen farklı olduğunu söylemeden geçmeyeyim.Buna rağmen breakfast club kapısında uzayıp giden sıralarla ünlü.
Taze sıkılmış meyve suları kelimenin tam anlamıyla enfes! Portakal,zencefil ananas karışımı gibi enteresan lezzetler kahvaltı öncesi lezzetli bir detoks kaynağı.
Ben susayım kat kat pancake fotoğrafım kendi adına konuşşun bence :) Hayatımda yediğim en lezzetli meyveli kremalı maple syrup'lu pancake kendisi.Kesinlikle denenmeli!
Hazır konu yeme içmeden açılmışken.Harrods'un en üst katındaki 5 çayına değinmezsem olmaz.Harrods içinde en lüks markaların bulunduğu gördüğüm en büyük butik alışveriş merkezi.İçinde kendinizi kaybetmeniz için herşey mevcut.Alışveriş turunuzdan sonra ise beyaz yaseminli çayınızı bu lezzetli atıştırmalıklar eşliğinde en üst katında manzaraya karşı içiyorsunuz.
Fiyatlar çok uçuk ama Londra'ya gittiyseniz görmeye değer!
Ve son yeme içme tavsiyem Soho'daki Burger & Lobster isimli restaurant.Sadece hamburger ve ıstakoz yapan bu bar&restaurant kapısında 2 saat beklemeye değecek tarzda bir yer.Fotoğrafta gördüğünüz ıstakoz sandviçi hayatımda yediğim en lezzetli şeylerden biriydi.Önceden yer ayırtarak giderseniz bizim gibi kapı önlerinde sürünmezsiniz :) Londradaki tüm gittiğim restaurant'ların ortak noktası rezervasyon konusunda ciddi olmaları diyebilirim.
Gelelim en önemli konulardan biri olan 'ALIŞVERİŞ'e :) Geniş caddelerden ve büyük mağaza zincirlerinden alışveriş yapmayı seviyorsanız Oxford Circus a en az 3 gününüzü ayırın derim.Uçsuz bucaksız tüm markaların olduğu en güzel alışveriş noktalarından biri Oxford.Forever 21,New look ve Primark gibi ülkemizde olmayan mağazalar bu cadde üstünde mevcut.Kafanızı her çevirdiğinizde yeni bir vitrinle karşılaşıp kendinizi kaybedeceğiniz yer burası.Ben küçük ve yerel butiklerden alışveriş yapmak ve local marketleri gezmeyi severim diyorsanız fotoğraftaki Portobello Road tam size göre.Rengarenk minik butikler aklınıza gelebilecek herşeyi satıyor.
Londra alışverişinin en can alıcı noktalarından biri Apple Store'lar ve benim yeni gözdem I watch'lar.Telefonunuz benim gibi vücudunuzun bir parçası haline geldiyse ve elinizde bir an olsun ayırmıyorsanız Iwatch işinizi baya kolaylaştıran bir icat olmuş :)
Peki ya turistik olarak görülmesi gereken yerler neler olabilir.İngiltere'deki en eski köprülerden biri olan Tower Bridge görülmeye değer.
Hava güneşli ise Tower bridge 'in yanındaki standlardan birşeyler atıştırıp güneşin keyfini çıkarabilirsiniz.Tabi Londra'nın nadir güneşli günlerinden birine rastladıysanız.Fotoğraftaki saçım bir gün önce Londranın yağmurunu yemiş ve burda güneşte kurumaya bırakılmış gibi :)
Londra'yi bir de tepeden göreyim diyorsanız London Eye'a çıkmanız tavsiye olunur.Thames nehri ve Big Ben ayaklarınızın altında bir 30 dk için buna değer.
Hyde park'ta güzel ve bol oksijenli bir yürüyüş.Sincapları ve ördekleri besleyip gölet kenarındaki kafede birşeyler yudumlayarak günün yorgunluğunu atabilirsiniz.
Ve son olarak biraz da farklı bir yerler görelim derseniz merkezden biraz uzaklaşıp Camden Town'ı ziyaret edebilirsiniz.Biraz daha hippie tarzı ve ufak sokak barlarının pubların olduğu bir bölge.
Londra'da hoşuma giden ve ilgimi çeken noktalardan biri gökyüzünün rengi oldu.Bu fotoğrafı gece 22.30 da çekmeme rağmen rengin parlaklığına bakar mısınız ? Gökyüzü genelde parlement maviye dönük bir ton oluyor.
Bence Londra gördüğüm tüm yerler arasında en medeni,duzenli ve yaşanılası şehirdi.Şimdiki planım seneye tekrardan gitmek çünkü 5 gün Londra için çok az bir zamandı.Her kafede oturup her sokağını gezmeden rahat etmeyeceğim sanırım :)
xox Mel.
cilt bakımı, makyaj, vücut bakımı, saç bakımı, sağlıklı yaşam ve beslenme hakkında yardımcı olabileceğimiz ve faydalı bilgiler sunabileceğimiz bir platform oluşturduk.
YanıtlaSil